Kafasına Kuş Sıçınca Piyango Bileti Aldı

28 Ocak 1968: Ali Veli Dizginci, dünyanın en cenabet adamı ödülüne aday olacak kadar şanssız bir beyfendi olarak hayatını sürdürüyordu. Bir insan bu kadar mı şanssız olur sorusunun gerçek anlamını onu görünce anlıyordunuz.

Ne zaman evden dışarı adımını atsa ya yağmur başlar ıslanırdı, ya önünden geçen bir araba üzerine çamur sıçratır, ya da fırında ekmek kalmaz ve yukarı mahalledeki fırına gitmek zorunda kalırdı. Bu şanssızlığını o da kabullenmişti ve bu yüzden evden dışarı da çok nadir olarak çıkıyordu.

Bir sabah evinin kapısı çaldı ve kendisine bir telgraf geldiği söylendi. Telgraf abisindendi, annelerinin rahatsızlandığını ve bir an önce İstanbul Tıp Fakültesi'ne gelmesini söylüyordu. Normalde zar zor dışarı çıkan Ali Veli, söz konusu annesinin sağlığı olunca hemen hazırlanarak dışarı çıktı ve Tıp Fakültesi'ne doğru yola koyuldu.

Endişeli bir biçimde fakültenin üst ana giriş kapısına varmıştı ki, korkunç bir şey başına geldi!

Kafasının tam tepesine "fçıkk" diye bir şey dökülmüştü! Elini kafasına dökülen şeye götürdü ve bir eline baktı, bir gökyüzündeki uzaklaşmakta olan martıya... Kafasına kuş sıçmıştı!

İşte o anda büyük bir yıkım yaşadı Ali Veli! O güne dek bütün hayatı boyunca sayısız şanssızlıklar yaşamıştı. Başına, gerçekleşmesi imkansız trilyonlarca şey gelmişti. Ama bu... Yaklaşık 510 milyon kilometrekarelik koskoca dünya yüzeyinde bir kuş geliyor ve 0,5 metrekarelik bir alana nokta atışı yaparak onu bulduruyordu! 510 milyon kilometrekarede 0,5 metrekare! Böyle bir olasılığın tutması mümkün müydü? Bir insan bu kadar şanssız olabilir miydi gerçekten?

Büyük bir acıyla dizlerinin üstüne çöktü, kuş bokuyla kirlenmiş ellerini havaya kaldırarak acıyla bağırdı Ali Veli, lanet okudu bu şanssızlığına!

İçindeki nefreti dışa vurunca biraz sakinleşti, etrafına bakınmak için kafasını kaldırdı. Kaldırır kaldırmaz da onu perişen eden bir başka şeyle göz göze geldi: Bir piyango bileti satıcısıyla!

"Allah'ım! Bu nasıl bir sınavdır, nasıl bir sınavla test ediyorsun beni Yarabbim?!" şeklinde isyan etti ve hızla ayağa kalkarak piyangocuya doğru gitti. "Hepiniz benimle dalga geçiyorsunuz dimi? Bu bir oyun dimi? Hepiniz beni izleyip eğleniyorsunuz biliyorum! Hani, kameralar nerede? Nereye el sallayacağım??" diye piyangocuya bağırmaya başladı. Piyangocu ise neye uğradığını şaşırmıştı! "İzin vermeyeceğim! Beni delirtmenize, benimle eğlenmenize izin vermeyeceğim! Ben güçlüyüm, hepinizin düşündüğünden daha güçlüyüm!" diye devam etti Ali Veli. "Sizin oyununuzla yeneceğim sizi! Başkaldırıyorum size!" dedi ve inadına piyangocudan bir adet çeyrek bilet satın aldı!

Böylece tarihte bugün ilk kez kafasına kuş sıçan birisi gidip piyango bileti aldı!

Çekiliş 3 gün sonraydı. Piyangonun kendisine çıkmayacağını bilen Ali Veli, bileti çoktan unutmuştu bile. Çekilişin ertesi sabahı aldığı gazeteyi okurken, başından aşağı kaynar sular dökülüverdi!

9999999 numaralı bilete büyük ikramiye çıkmıştı! Bu, onun çektiği uğursuz biletti! Bir tomar bilet arasından seçtiği biletin numarasının bu olduğunu görünce bir kez daha küfretmişti o uğursuz gün. Ama oysa ki büyük ikramiye bu bilete çıkmıştı, onun biletine!

Büyük ikramiyenin çıktığı bileti duyan o piyangocu adam da şok olmuştu bu haberi öğrenince! Çünkü o gün Ali Veli'nin kafasına kuş sıçmasına o da şahit olmuştu ve dünyanın en şanssız insanını gördüğüne gerçekten inanmıştı. Oysa ki sandığının tam tersiymiş! Demek ki, insanın kafasına kuş sıçması şanssızlık falan değilmiş, tam tersine büyük ikramiyenin habercisiymiş.

Bu gerçek hikayeyi yayan piyangocu sayesinde o günden sonra ne zaman birinin kafasına kuş sıçsa, hemen gidip bir piyango bileti aldı. Bizim piyangocu ise asrın çakallığını yaparak o günden sonra biletlerini Eminönü'nde satmaya başladı. Böylece oradaki güvercinler ne zaman birinin kafasına sıçsa, en yakında olan piyangocu o oluyordu!

Ali Veli ise o gün hemen biletini aramaya koyuldu. Ama nereye baktıysa da bir türlü bulamadı bileti. En sonunda sobanın üstüne astığı pantolonu takıldı gözüne; daha yeni yıkadığı pantolonu! Hemen ceplerini aradı ve eline gelen parça parça olmuş ıslak kağıtlarla yıkıldı, yere kapandı ve ağlamaya başladı...
FriendFeed ile Paylaş

8 yorum:

xLarge dedi ki...

Uzun bir ayrılığın ardından, tekrar hoş geldin.
Resimler çok can alıcı, çok hoş olmuş...

son kıllanma tarihi dedi ki...

uzun süredir sınavlarımla boğuşuyordum, o yüzden yoktum ortalıkta. yazmayı çok istememe rağmen yazamadım yani, mazur görün beni=) sınavları atlatır atlatmaz yazdım hemen. takibi bırakmayın sakın haa=)

xLarge dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
xLarge dedi ki...

Tahmin ettim, finaller vardır yazamıyodur dedim.
Kuş resmine ayrıca hasta oldum :)

Reklam koksun istemedim, ben de başladım haberciliğe bi göz at istedim.

http://oopshaber.blogspot.com

son kıllanma tarihi dedi ki...

blog bence harika bir başlangıç yapmış, ama tasarımla biraz oyna bence(onu halledersin zaten diye düşünüyorum=)

xLarge dedi ki...

Teşekkür ettim.
Sade kalsın ve sadece yazılanlar okunsun istiyorum. Zaten kısa kısa, kimseyi de baymaz. Şöyle ferah ferah ooohhhhh :)

melodoli.com dedi ki...

Zaman kavramın kaymış yazıda.1968 yılında kameramı vardı Türkiye de.Tamam sallıyorsun olaylar.Güzel Zaman kavramınıda yutturabilirsen bu iş olur.

son kıllanma tarihi dedi ki...

Aaaaa hadi amaaa, bu kadar ayrıntıya dikkat etme=) Bazen o hataları bilerek bile yapıyorum, özellikle olmayan şeyleri de yazıyorum mesela=) Gerçi burada açığımı yakaladın hakkaten, bu yazıdaki gözümden kaçmış istemeden olmuş, bravo=)

Yorum Gönder