Dünya Sağından Kalkma Günü

27 Aralık: Her sene 26 Aralık'ta kutlanan "Dünya Yatağının Sağ Kenarı Duvara Dayalı Olduğu İçin Her Sabah Solundan Kalkmak Zorunda Olanların Bu Sefer Ayak Ucuna Yatma Günü"'nün ardından gelen "Dünya Sağından Kalkma Günü"'nüz kutlu olsun!

Dün gece şenliklerle kutladığımız özel günün ardından, hepimiz daha huzur dolu bir şekilde gözlerimizi açtık dünyaya. Sağımızdan kalktık, camımızı açtık, odamızı havalandırdık, keyifli bir duş aldık, giyinip dışarı çıktık gülümseyerek, bir yandan da etrafa "Acaba oldu mu?" diye meraklı gözlerle bakarak...

Ama dış kapıdan adımımızı atar atmaz hepimizin başına aynı şey geldi değil mi? Bugün, o gün değilmiş, bunu anladık... Daha Dünya Barışı'na hazır değilmişiz!

Olsun be sevgili takipçiler, seneye aynı gün yine bu kutlamalara katılırken, saf iyilik, saf sevgi ve Dünya Barışı'nı umut etmekten vazgeçmeyeceğiz. Umarız ki, ileriki yıllarda bir başka 27 Aralık günü "Dünya Barışı'nın Sağlandığı Gün"'ünüzü de kutlarız. Şimdilik, hoşçakalın=)
FriendFeed ile Paylaş

Dünya Yatağının Sağ Kenarı Duvara Dayalı Olduğu İçin Her Sabah Solundan Kalkmak Zorunda Olanların Bu Sefer Ayak Ucuna Yatma Günü

26 Aralık: Siz de, yatağınızın sağ kenarı duvara dayalı olduğu için her sabah solundan kalkanlardan mısınız? O zaman sizi ilgilendiren bir haberimiz var.

Her sene 27 Aralık tarihinde kutladığımız bir güne davetlisiniz. Bugün, "Dünya Yatağının Sağ Kenarı Duvara Dayalı Olduğu İçin Her Sabah Solundan Kalkmak Zorunda Olanların Bu Sefer Ayak Ucuna Yatma Günü", Kutlu Olsun!

Yılın en güzel günlerinden birinde, dünyanın dört bir yanında kutlanan bu gün, şüphesiz ki Türkiye'de de şenliklerle kutlanacak. Yatağının sağ kenarı duvara dayalı olan kişiler bu gece yastıklarını ellerine alacaklar ve yatağın başlarını koydukları yere değil de ayaklarını uzattıkları tarafa bu yastıklarını koyacaklar. Sonra da bu tarafa başlarını koyarak bütün gece mükemmel bir uyku çekecekler. Yarın, yani "Dünya Sağından Kalkma Günü" nde herkes tatlı bir uykudan huzur dolu bir şekilde uyanacak ve sağ taraflarından kalkarak harika bir güne başlangıçlarını yapacaklar.

İlk kez Birleşmiş Milletler tarafından 1965'te düzenlenen bu özel gün, aslında Dünya Barışı'nı hedefliyor. Birleşmiş Milletler'in o zamanki sözcüsünün açıklamasına göre, eğer bu özel güne dünya üzerinde büyük bir katılım sağlanabilirse, ertesi sabah -Dünya Sağından Kalkma Günü'nde- dünyadaki bütün insanlar huzurlu, sevgi dolu bir şekilde uyanacaklar ve belki de dünya barışı o gün sağlanabilecek! Sağından kalkmanın getirdiği o mükemmel huzur ve yaşama sevinciyle güne başlayan insanlar bütün düşmanlıklarını, çıkarlarını, kıskançlıklarını, zalimliklerini bir kenara bırakacaklar ve herkesi sevgiyle kucaklayacaklar.

Birleşmiş Milletler'in kuruluşundan beri en büyük yatırımlarından birisi olarak dikkat çeken bu özel gün, BM'nin bugüne kadarki en önemli ve değer verdiği proje olarak görülüyor. Bir gün bu özel güne yeteri kadar katılımcı sağlanacak ve ertesi gün de Dünya Barışı sağlanacak! Peki bu gün, neden yarın olmasın? Hadi siz de bu gece yastığınızın yerini değiştirin(Sadece her sabah solundan kalkanlar tabi!) ve yarın barış dolu bir dünyaya gözlerimizi açalım!
FriendFeed ile Paylaş

Şahin Model Arabayı Doğan Görünümlü Yaptı

20 Aralık 1996: Dönülmez akşamın ufkunda 3 kankasıyla birlikte geziyordu Serhat. Umut, babasının Doğan marka arabasını kaçırmıştı ve 4 genç bu arabayla o sokak senin, bu cadde onun geziyorlardı. Hava buz gibi soğuktu, ama buna rağmen açtıkları en güzide arabesk şarkılarıyla içleri ısınıyor, dışarıda üşüyen diğer insanları ısıtmak için açtıkları arabanın camlarından da dışarıya arabesk dinletiyorlardı. Böyle harika bir gece geçiriyorlardı.

Umut, Serhat'ın 3 kankasından birisiydi. Diğer ikisinin adları Selçuk ve Fatih'ti. Hepsi de 18 yaşındaydılar. Ehliyetlerini aldıklarından beri her gece bir başkası babasının arabasını gizlice kaçırıyor, gece evlerine dağılırken de gizlice aynı yere park ediyordu. Şansa bakın ki, hepsinin arabası da Tofaş Doğan'dı. Kendilerine Doğan Gençliği ismini takmışlardı. Ne kadar da karizmatiklerdi!! Sokakta bir kız gördü mü abanıyorlardı kornaya, kız dönüp arabayı gördü mü etkilenmek sözcüğü yetersiz kalıyordu. Resmen ağızlarının suyu akıyordu kızların!

Ertesi gece, sıra Serhat'a geliyordu. Ama Serhat'ın, kimsenin bilmediği bir sırrı vardı. Babasının arabası Doğan değil, Şahin'di! Ama bunu bir türlü kankalarına söyleyememişti, rezil olmaktan, dışlanmaktan korkmuştu. Ama artık kaçış yoktu, yarın napıcaktı?

Öncelikle biraz zaman kazanmalıydı. Düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Kankalarına, babasının birkaç gece arabayla işi olduğunu, bu yüzden arabayı kaçırmasının imkansız olduğunu söyledi. Sonra başladı beyin salatasına.. düşündü, düşündü, düşündü...

Aklına bir şey gelir gibi oldu, ama sanki hayalgücünü biraz fazla zorlamış gibi geldi. Bunu yapmak mümkün olabilir miydi? Tek şansı buydu, başka çaresi yoktu...

Babasının iş yerine gitti, babasıyla bir konuyu uzun uzun konuştu, tartıştı. Babası duyduklarına inanamadı, ama oğlu bu kadar çok üsteleyince, tamam dene bakalım dedi ve anahtarları Serhat'a verdi.

1996 yılında bugün, Doğan Gençliği tekrar buluştu. Umut, Selçuk ve Fatih her zamanki buluşma yerlerinde Serhat'ı bekliyorlardı. Serhat onları arabayla alacaktı.

Kendi aralarında konuşurlarken uzaktan bir korna sesi duyuldu, ani bir fren sesiyle önlerinde bir araba durdu. Gelen Serhat'tı. Şöyle dışardan arabaya baktı hepsi, sonra arabaya atladılar: "Güzel arabaymış kankaaa, en güzel Doğan seninkini seçtik valla!!"

Hiçbirisi, arabanın aslında Şahin olduğunu fark etmemişti. Çünkü araba dıştan bakınca aynı Doğan gibi görünüyordu!

Tarihte bugün ilk kez birisi Şahin model arabayı Doğan görünümlü yaptı ve "Doğan görünümlü Şahin" ortaya çıkmış oldu!

Serhat, babasından anahtarları aldıktan sonra arabayı sanayiye götürmüş, babasının arkadaşı olan bir ustaya fikrini anlatarak yapıp yapamayacağını sormuştu. Usta biraz düşünmüş, ama sonunda olur demişti. Böylece o sanayide ilk kez Doğan görünümlü Şahin yapılmış oldu.

Daha sonraki günlerde bu usta, dükkanının önüne "Doğan görünümlü Şahin yapılır" şeklinde bir tabela astı. Astığı gibi de dükkan müşteri kaynamaya başladı! Doğan görünümlü yaptığı Şahinler sayesinde çok para kazandı. Ama asıl önemlisi, yıllar sürecek yepyeni bir trend başlamış oldu! Bütün yollar, Doğan görünümlü Şahinlerle doldu, taştı. Daha ileri modifiyeler yapanlar ortaya çıktı. Modifiye araba fikri ortaya çıkarak bütün dünyaya yayıldı, dünyanın dört bir yanında modifiye arabalar görülmeye başladı, hatta bu bir çılgınlığa dönüştü, filmleri bile çekildi.

Eğer bugün bir Doğan görünümlü Şahin'e rastlarsanız, sol arka çamurluğunun iç yanında şu yazıyı görebilirsiniz: "Made in Turkey, Designed by Serhat".
FriendFeed ile Paylaş

Markalı Kıyafetleri Kaliteli Olduğu İçin Aldığını Söyledi

12 Aralık 1994: Amerika Birleşik Devletleri'nde çiftçilik yaparak geçinen Williams ailesinin maddi durumu uzun süredir iyi değildi. Evin babası James çok çalışıyordu, ama zamanında doğum kontrol yöntemlerinden bihaber oldukları için eşi Sue ile en az 3 çocuk yapmışlardı. Bu yüzden de kazandıkları, karınlarının doymasına anca yetiyordu.

Evin en büyük kızı Suzanne 20 yaşındaydı. Üniversiteye gidiyordu ve ailesi onu okutmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyordu. Kıyafetleri genelde ucuz markalardandı, ama annesi hem ucuz olup hem de kaliteli kıyafet satan dükkanları iyi biliyordu. Bu yüzden dışarıdan bakınca maddi durumlarının kötü olduğu anlaşılmıyordu. Tek fark, kıyafetlerinin önünde kocaman amblemler olmamasıydı.

Yine de Suzanne, kimi arkadaşlarına çok özeniyordu. Pahalı markalardan giyiniyorlar ve hepsi de çok güzel görünüyorlardı. Hele kıyafetlerinin önündeki o koca koca amblemler yok muydu, ne kadar da seksi gösteriyordu onları!

En sonunda dayanamadı Suzanne, nefsine yenik düştü. Fazla harcamak için parası olmadığı doğruydu, ama ailesi onu hiçbir zaman zor durumda bırakmıyordu, bu yüzden de ekstra paraya ihtiyaç duymuyordu. Buna rağmen yakın arkadaşlarından olan Kate'e giderek biraz borç paraya ihtiyacı olduğunu söyledi. Kate seve seve ona parayı verdi ve Suzanne parayı aldığı gibi ünlü bir markanın mağazasına gitti.

Kıyafetler arasından en ucuz, fakat amblemi en büyük, en uzaktan belli olan bir elbise seçti. Üzerinde güzel durup durmadığına bile bakmadan elbiseyi aldı.

Ertesi gün elbiseyi giydiğinde, okuldaki bütün herkes sanki ona bakıyordu! Adeta ışıldıyordu, ışık saçıyordu etrafına! Sanki bir gecede estetik ameliyatı olmuş da birdenbire güzelleşivermişti! Oh Tanrım, ne kadar da seksi görünüyor olmalıydı!

Ve çok bir zaman geçmeden de, okuldaki arkadaşlarından birisi geldi yanına. "Suzanne, elbisene bayıldımmmm." dedi. Senelerdir buna benzer elbiseler giyiyordu Suzanne, ama bir gün bile bir arkadaşı gelip bu cümleyi söylememişti ona. O anda o kadar mutluydu ki!!

Hafta sonu geldiğinde, ailesinin yanına gitmek için çantasını topladı, üzerine de yeni elbisesini giydi. Eve girdiği anda, annesinin gözleri Suzanne'in elbisesine dikildi. Böyle bir elbiseyi almak için paraları olmadığını biliyordu, sırf bu yüzden de "Daha önce buna benzer başka bir elbise almamış mıydık sana? Hem onun fiyatı bunun 10'da biri kadardı, neden bu kadar para verdin ki bu elbiseye? Ne farkları var ikisi arasında?" diye sordu kızına.

Aslında ikisi arasındaki farkı çok iyi biliyordu Suzanne. O koca amblem! Ama bunu kendisine bile doğru düzgün itiraf edemezken, annesine itiraf etmesi imkansızdı. Bunun yerine, o tarihi sözleri dökülüverdi ağzından: "Ama bunlar çok daha kaliteli ve sağlam, verdiğin paraya değiyor yani. Bir aldın mı ömür boyu giyiyorsun!"

Böylece tarihte bugün ilk kez birisi, sırf hava atmak için aldığı kıyafeti, "kaliteli olduğu için aldığını" söyledi!

Annesi tabii ki Suzanne'ın neden o elbiseyi aldığını çok iyi anlamıştı. Ama sırf kızına anlayış gösterdiği, onun hevesini anladığı için sesini çıkarmadı. Ona inanmış gibi yaptı.

O günden sonra tarihe geçen bu sözler, herkes tarafından kullanılmaya başladı. Ne zaman birisi bir karış kıyafete dolarlarca para ödese, hem kendi içini, hem de etrafındaki insanların içini rahatlatmak için bu sözleri söyledi. Bunu farkeden pahalı markalarsa, bu sözlerin patentini Suzanne'dan satın alarak bu sözleri reklamlarında kullanmaya başladılar, sürekli kaliteden söz ettiler. Böylece kazandığı paralarla hem Suzanne'ın ve ailesinin hayatı kurtulmuş oldu, hem de pahalı markalar çok daha fazla satış yaparak daha da zengin oldular.
FriendFeed ile Paylaş

Wireless Modem Şifresini 1234567890 Koyan Adam

10 Aralık 2006: Hayrettin Kamiloğlu çok fazla boş vakti olan bir esnaftı. Dükkanında temizlik gereçleri satarak geçimini sağlıyordu. 34 yaşında, bekardı. Bütün gün dükkanın önündeki taburesinde oturup sigara içer, gelip geçenleri dikizlerdi. Tek başına yaşadığı için, akşam eve gittiğinde çok canı sıkılıyordu. Sürekli izlediği diziler bile bir süre sonra bayıyordu onu.

Hayrettin'in komşu dükkanı bir berberdi. Bu berberde çalışan Burhan isminde bir kalfa vardı. 16 yaşındaydı Burhan, Hayrettin Abi'siyle kız muhabbeti yapmak acayip hoşuna gittiği için boş vakit buldu mu sürekli Hayrettin'in dükkanına gelirdi. Yine böyle bir boş vaktinde geldi Hayrettin'in yanına, ama bu sefer oturmadı. Yüzünde keyifli bir ifade vardı.

"Hayırdır lan hayırsız? Ne gülüyorsun pişmiş kelle gibi, bir şey mi oldu anlat bakalım?" diye merak etti Hayrettin. Burhan da, dükkana bilgisayar aldıklarını, bir de internet bağlattıklarını söyledi. Artık boş vakit oldu mu açıyordu bilgisayarı, internetten kız arıyordu.

Hayrettin kız lafını duyunca hemen durdurdu Burhan'ı. Ne yani, internetten kız bulunabiliyor muydu?


Burhan hemen onların dükkana davet etti Hayrettin Abi'sini. İnternette birkaç bir şey gösterdi, her zaman taktik aldığı Hayrettin Abi'sine bu sefer o taktikler verdi.

Bu internet işi Hayrettin'in acayip hoşuna gitti. Hem eğlenceliydi, hem bol olan boş vakitlerinde artık sıkılmayacaktı, hem de belki internetten helal süt emmiş bir kız bulurdu da artık evlenebilirdi. Hemen dükkanı kapattı, bilgisayar ve modem almaya gitti.

Bilgisayarı aldı, ama modem alırken kafası biraz karıştı. Satıcı, wireless diye yeni model bir modemden söz ediyordu. Sözde son teknolojiymiş, böyle kablolarla falan uğraşmaya gerek yokmuş, mutlaka onu alması gerekiyormuş. İyi bakalım dedi Hayrettin, evleneceği o kara kaşlı kara gözlü kızı hayal etti ve kıydı parasına. Bilgisayarını ve wireless modemini alarak evine gitti.

Bilgisayarı zaten hazır kurulmuştu, açma düğmesine basması yeterli oluyordu. Ama modem işini bir türlü yapamamıştı. Hemen Burhan'ı aradı, evine çağırdı modemi halletmesi için.

Burhan geldi, bir şeyler yaptı etti, "Tamam Hayrettin Abi, hallettim hepsini. Ama internete girmeden önce bir tane wireless şifresi belirlemen gerekiyor. Unutmayacağın bir şifre söyle de onu koyalım." dedi.

Hayrettin uzun uzun düşündü, taşındı. Ama birden sorulunca heyecan yapmıştı, aklına hiçbir şifre gelmiyordu. "Oğlum aklıma hiçbir şifre gelmiyor, yardımcı olsana biraz" diye yardım istedi Burhan'dan. Hayrettin Abi'sinin bu çaresiz durumuna üzülen Burhan, uzun zamandır hiç kimseyle paylaşmadığı büyük sırrını Hayrettin'le paylaşmaya karar verdi..

"Hayrettin Abi, sana bir sır vericem, ama kimseye söylemeyeceksin tamam mı? Abi geçenlerde Birey'in Matematik testini çözerken bir şey keşfettim, ama pratikte deneme şansım olmadı. Şu anda sadece teorik olarak bazı hesaplardan ibaret, ama eğer izin verirsen wireless modeminle bir şey denemek istiyorum." dedi. Ne olduğunu soran Hayrettin'e, "Bu wireless modemlerin bir açığını keşfettim Hayrettin Abi! Öyle bir şifre var ki, onu yazınca internetteki bütün porno sitelere şifresiz girebiliyorsun!!" dedi. Bunu duyan Hayrettin, daha fazla soru sormadan hemen denemesini emretti Burhan'a!

Burhan, wireless modemin şifre belirleme penceresini açtı.

Ve tarihte bugün ilk kez birisi wireless modeminin şifresini "1234567890" koydu!

"N'apıyorsun oğlum? Bu şifreyi herkes tahmin eder, benim modemden beleş bağlanırlar internete!" diye kızarken Hayrettin, Burhan dünyanın en ünlü porno sitelerinden birisini adres çubuğuna yazarak Enter'a bastı. Sonuç: Site şifre mifre istemeden açılıyordu! Burhan'ın teoride ispat ettiği şey, pratikte de işe yarıyordu!!!

Gördüğü manzara karşısında Hayrettin'in dili tutuldu ve Burhan'a söylediklerini geri aldı. Kim beleş girerse girsin umrunda değildi artık. Çünkü elinin altında bir hazine vardı şu anda!

O günden sonra bu gizli şifre olayı kulaktan kulağa yayılmaya başladı. Ama bu gizli şifre olayının çözülmüş olduğu bilgisi, internet sağlayıcısı firma tarafından duyulmamalıydı. Bu yüzden bu yayılma işleminde, başka hiçbir şeyde asla gösterilmeyecek bir titizlik gösterildi! Bu bilgi, şaşılacak derecede bir titizlikle sadece özel seçilmiş insanlara verildi.

Keşfettiği bu bilgiyle Nobel ödülünü bile alabilecek olan Burhan, insanlık uğruna bu ödülden de vazgeçti(eğer bu keşfini açıklarsa, internet sağlayıcısı firma buna bir önlem alabilir ve bütün insanlık bundan mahrum kalabilirdi ona göre!).

Böylece dünyanın her tarafında 1234567890 şifreli wireless bağlantılar türedi. İşin iç yüzünü bilmeyen insanlarsa "Eheuhehue oğlum beleş internet buldum yine. Bir enayi daha şifresini 1234567890 koymuş, sömürmemek ayıp olur şimdi ahahaha" şeklinde yorumlarda bulundular. Oysa ki o şifreyi koyan adamın aslında herşeyin farkında olduğunu ve çok daha gizli bilgilere sahip olduğunu bilmediler hiçbir zaman...

Bugün, bu tarihi keşfin 4. yılını kutlarken, Tarihte Bugün Bir Şey Oldu olarak biz, siz değerli takipçilerimize bu gizli tarihi gerçeği sunmakla kendimizi yükümlü sayıyoruz...
FriendFeed ile Paylaş

Msn Başında Olduğu Halde İletisine (yok) Yazan Kız

4 Aralık 2005: Gül Kaymak, Eskişehir merkezde oturmakta olan 16 yaşında bir lise öğrencisiydi. Sabahları okula gider, akşam okuldan döndüğü gibi bilgisayarını açıp başına oturur ve gece yatana kadar da bilgisayar başında vakit geçirirdi. Bilgisayarda yaptığı tek şey ise, Msn Messenger'da muhabbet etmekti. Çok iyi yürekli bir kızdı, ama aynı zamanda çok da sessizdi. Pek arkadaşı yoktu, bu yüzden de okul arkadaşları dışarıda gezip tozarlarken o evine gidip Msn başında vakit öldürürdü.

Okul arkadaşları ne zaman Msn'e girseler, Gül sürekli online olurdu! Hatta bir ara çıkan dedikodulara göre bazen ders saatlerinde bile online olurmuş! İletisine, internetten bulduğu güzel sözleri kopyalamaktan büyük zevk alırdı. Böyle yaparak, Msn listesindeki insanlara ne kadar zeki bir insan olduğunu kanıtladığını düşünürdü hep. Bazen de hoşuna giden şarkıların isimlerini yazardı iletisine.

2005 yılında bugün yine okuldan dönmüş, Msn başına geçmişti. Winamp'tan şarkı dinliyordu bir yandan. Şarkılar karışık modda çalarken, birden Gül'ün en sevdiği şarkılardan bir tanesi çıkıverdi: Çilekeş'in y.o.k. isimli şarkısı! Şarkıyı duyar duymaz ayağa kalkan Gül, eliyle gitar çalıyomuş gibi yaparak şarkıyı dinlemeye başladı. Ama bu gitar çalma hareketi ona yeterli gelmedi, içindeki hisleri Msn listesindeki arkadaşlarına da aktarmak istiyordu! Şu anda ne hissettiğini bilmeliydiler!!

Böylece tarihte bugün ilk kez bir kız, Msn başında olduğu halde iletisine "y.o.k." yazdı!

Aslında Gül'ün o zaman bunu yapma amacı, sadece şarkının ismini iletisine yazmaktı. Ama Gül'ün bu hareketi, arkadaşları tarafından farklı algılandı. Sürekli Msn başında olan Gül'ün iletisine "y.o.k." yazmasını, sanki bilgisayar başında değilmiş gibi algıladılar ve şok oldular! Çünkü burada Gül'den bahsediyoruz, ders saatlerinde bile Msn'de online olan kızdan!!

Gül, iletisine y.o.k. yazdıktan sadece 7,5 saniye sonra Hakan Gül'e "orda mısın?" şeklinde Msn'den bir mesaj gönderdi. Bunu takiben 3 saniye içinde de Erdal "dönünce haber ver bir şey söyliycem" yazdı. Hazal ise titreşim gönderdi.

Bu şekilde bir sürü insan, Gül'e ulaşabilmek için ellerinden ne geliyorsa yapmaya başladılar. Sanki herkes işini gücünü bırakmış, Gül'ün nereye gittiğini öğrenmeye çalışıyorlardı! Birdenbire popüler olmuştu!

O günden sonra insanlar, çeşitli sebeplerle Msn başında oldukları halde iletilerine (yok) yazmaya başladılar. Kimisi, sadece konuşmak istediği insanlarla konuşmak istediği için (yok) yazdı; kimisi, Gül'ün elde ettiği ilgiyi görmek için; kimisi, "Msn başında amma çok vakit geçiriyorsun, biraz gez toz oğlum, amma asosyalsin yaaa hiç arkadaşın yok mu?" şeklindeki sorulara "Oğlum Msn hep açık duruyo ama ben başında olmuyorum, çıkıp geziyorum işte" diye cevap verebilmek için...

Daha sonra Hazal Yoğurtçu tarafından başka bir yöntem geliştirildi: Msn başında olup hiç bir işi olmadığı halde durumunu "Meşgul", "Dışarıda" veya "Çevrimdışı" yapmak! Aslında amacı, (yok) yazanlarla tamamen aynıydı!

Gül ve Hazal yüzünden, Msn Messenger'da kimse birbiriyle konuşamaz hale geldi. Kim Msn'ini açsa, herkesin (yok) olduğunu veya meşgul olduğunu görüp, o kişiye bir şeyler yazma hevesini yitirmeye başladı. Böylece internetin getirdiği iletişim kolaylığı birden tıkanıklığa uğrayıverdi.

Bu büyük boşluğu fark eden Mark Zuckerberg isimli girişimci bir genç, harika bir çakallıkla Facebook isimli bir site kurdu. Birbirleriyle iletişimleri bozulmuş olan insanlar, bu yeni siteyi keşfedince içinde bulundukları boşluktan dolayı resmen buraya hücum ettiler ve iletişimlerine kaldıkları yerden devam etmeye başladılar.

Günümüzde Facebook'un bu denli büyümesinin ve popüler olmasının en büyük sebepleri, Gül Kaymak ve Hazal Yoğurtçu'nun tarihe geçen bu hareketleridir!
FriendFeed ile Paylaş

Dünya Farmville İneklerini Sağmayıp Bir Gün Nadasa Bırakma Günü

Her Yıl Aralık Ayının İlk Haftasının Başlangıç Günü: Bugün, Dünya Farmville İneklerini Sağmayıp Bir Gün Nadasa Bırakma Günü. Her yıl bugün milyonlarca Farmville oyuncusu senede bir gün de olsa ineklerini rahat bırakarak onların da tatil yapmalarına imkan sağlıyor. Kutlu Olsun!

Hayvan-İş sendikasının baskılarıyla ilk kez 2007 yılında kutlanan bu özel gün, kısa vadede Farmville ekonomisini olumsuz etkilemiş gibi göründüyse de, uzun vadede ineklerin moralini yükseltmek suretiyle daha bol süt üretmelerini sağladığı için günümüzde hatırı sayılır bir oyuncu kitlesi tarafından da kutlanıyor. Hayvan-İş'in yanında çeşitli Hayvan Haklarını Koruma Dernekleri de bugünü destekliyorlar.

Bu yıl da dünyanın dört bir yanında kutlanacak olan bu anlamlı güne katılmayı unutmamanızı diliyoruz.
FriendFeed ile Paylaş