Dünya Tenis Raketiyle Gitar Çalma Günü

31 Ocak 1975: Rock müziğin dünyayı kasıp kavurması ile başlayan yeni çağa ayak uydurmak için herkes büyük bir değişime girmişti. Dünya üzerindeki milyonlarca tabu yıkılmış, ninelerimizin ayıpladığı şeyler birdenbire çok havalı oluvermişti.

O zamana dek bir delikanlının en önemli silahı, gerektiğinde uzaklara dalan o karizmatik puslu gözler iken, artık yanında taşıdığı ve gerektiğinde sahillerde kılıfından çıkartarak ateşin etrafında çaldığı gitarı oluvermişti! Melül melül bakışlar artık para etmiyordu. Yeni trend, gitar çalmaktı!

Milyonlarca genç gitar çalmayı öğrenmeye başlarken, bunların içinden yalnızca birkaç bini bu işin altından başarıyla kalkabiliyor, en azından Akdeniz Akşamları çalacak kadar öğrenebiliyordu. Geri kalanları ise sırtlarına astıkları gitarlarıyla İstiklal Caddesi'nde bir aşağı bir yukarı yürüyerek "Belki gitar çaldığımızı sanarlar" diye umut ediyorlardı. Yani kısacası, gençliğin büyük kısmı zor durumdaydı! Önceden çalgıcıya kız verilmezken, artık gitar çalmayana kız verilmiyordu. İnsanoğlu'nun soyu böyle giderse kuruyacak gibi görünüyordu...

Bilim adamları aylarca mesaiye kaldılar. Gençlere gitar çalmayı öğretebilmenin daha kolay bir yolunu arıyorlar, bu konuda yeni icatlar yapmaya çalışıyorlardı. Ama nafile, bir türlü başarılı olamıyorlardı! Ve zaman geçtikçe de, evde kalan erkeklerin sayısı gitgide artmaya devam ediyordu...

Derken Amerika Birleşik Devletleri'nin Los Angeles şehrinden bütün dünyayı kurtaracak bir haber geldi! Kıtlık sorunu çözülmüştü. James Mustaine isimli 6 yaşındaki bir çocuk, gitar olayına yepyeni ve mükemmel bir çözüm bulmuştu!

James o gün evinde bir konser izliyordu ve televizyonun sesini biraz fazla açmıştı. Hoşlandığı kızla kahve içmeye gidecek olan ama gitar çalmayı bilmediği için ne yapacağını bilmeyen abisi ise çok stresliydi ve televizyonun bu yüksek sesiyle daha da kudurarak kardeşini haşlamak için büyük bir hışımla James'in odasına girdi. Ama o anda gördüğü manzara karşısında donakaldı!!!

James'in elinde bir tenis raketi vardı ve onu sanki bir gitarmışçasına elinde tutarak televizyonun karşısında gitar çalma playback'i yapıyordu!

O anda James'in abisinin kafasında bir ampul patladı! Hemen kardeşinin elinden raketi zorla alarak hoşlandığı kızla buluşmaya gitti. Randevu sırasında yanında getirdiği radyoyu çıkardı ve güzel bir rock istasyonunu açtı. Raketi eline alarak sanki gitar çalıyormuş gibi yaptı!

Buluştukları cafedeki insanlar James'in abisinin bu harika konserine hayran kaldılar. Onun çevresinde bir halka oluşturarak bu gelecek vadeden genci büyük bir heyecanla dinlediler. Bu unutulmaz konserin ardından hepsi evlerine giderek tenis raketleriyle gitar çalma alıştırmaları yapmaya başladılar!

Bu raketle gitar çalma olayı bir anda bütün dünyaya yayıldı ve artık gitar çalmayı bilmeyen delikanlılar da en az gitar çalanlar kadar havalı oldular. Böylece küçük James sayesinde insanlık korkunç bir sondan kurtulmuş oldu!

O günden sonra takvimler ne zaman Ocak ayının 31'ini gösterse, bütün dünyada o tarihi günü anma etkinlikleri düzenlenir, James'in bu harika buluşu şenliklerle kutlanır.
FriendFeed ile Paylaş

Ünlü Olduğu İçin Bir Daha Dinlenilmeyen Müzik Grupları'nı Anma Günüı

30 Ocak: Her yıl takvimler 30 Ocak'ı gösterdiğinde hepimizin gözleri dalar, eski yıllara döneriz. Hepimizin içinde adeta bir evlat acısı gibi yer edinmiş ve izini bırakıp gitmiş kocaman bir yara var ya hani, işte o yarayı açanları hatırlarız bugün!

Bugün, "Ünlü Olduğu İçin Bir Daha Dinlenilmeyen Müzik Grupları'nı Anma Günü". Bugün hepimizin acısı büyük...

Hani, gençlik yıllarınızda şans eseri keşfettiğiniz ve hiç kimsenin bilmediği bir grup vardı! Sadece siz, ve sizin gibi üç beş insan bilirdi bu müzik grubunu. Adeta sizin evladınız gibiydi, en büyük destekçisiydiniz siz onların. Popüler oldukları için değil, sadece siz bildiğiniz için seviyordunuz hani. Arkadaş ortamında "Ben de işte şu grubu dinliyorum yeaa" diyerek, kimsenin bilmediği bir grubu dinlemekten ötürü havanızdan geçilmiyordu hani. Sonra birden bir albüm çıkardılar ve müzik piyasasını dağıttılar, çok ünlü oldular ve milyonlarca insan bu grubu dinlemeye başladı hani... Onlar ünlü olunca küstün onlara, sırf artık herkes o grubu bildiği için şarkıları hoşuna gitse de artık dinlememe kararı aldın hani..

İşte bugün hepimiz, ünlü olduğu için bir sevgili edasıyla terk ettiğimiz o müzik grubunu anıyoruz! Bütün dünyada yüz milyarlarca insan bugün, o terk ettiği grubun en sevdiği ama uzun zamandır dinleyemediği şarkılarını dinliyor!

Biz de Tarihte Bugün Bir Şey Oldu ekibi olarak birazdan Demet Akalın'ın en güzel şarkılarını açıp rakı ve gözyaşları eşliğinde dinleyip bebeklik dönemimizi yad edeceğiz... Ah be Demet, ünlü olunca çok bozdun kendini... Hepinize eski dostlarla güzel vakit geçirmenizi diliyoruz...
FriendFeed ile Paylaş

Her Telden Yazan Blog Yazarı

29 Ocak 2007: Arkadaş muhabbetlerinde "Hafız bu internette ne paralar dönüyo var ya.", "Abi adam bi site açmış, şimdi oturduğu yerden para kazanıyormuş.", "Bu internet işinde çok para var, adamlar çok para kazanıyorlar." gibi cümleleri duyarak belli bir gaz seviyesine getirilmiş bir sürü insan, bu sözde çok para kazanan insanlardan birisi olma hayallerini gerçeğe dönüştürmeye karar vermişlerdi. Ama internet cafelerden girdikleri bu internete çok yabancıydılar ve bir web sitesi nasıl yapılır en ufak fikirleri yoktu.

İşte tam da o zamanlarda blogların yaygınlaşması bu girişimcilerin önünü açmış oldu. Hiç uğraşmadan bir web sitesi yapabiliyorlardı, artık tek ihtiyaçları olan para kazanabilmek için bir web sitesi açmaktı. Ama o anda fark ettiler ki, web sitesinin ne hakkında olacağıyla ilgili en ufak fikirleri yoktu! O zamana dek çoktan açılmış ve zaten var olan web siteleri dışında akıllarına bir şey gelmiyordu!

Para dolu kasa önlerinde duruyor, ancak bu kasayı açacak anahtarı bir türlü bulamıyorlardı!

En sonunda Rasim Sarıkanat isimli lise son sınıf öğrencisi bu tıkanıklığa bir son vererek bütün bu girişimcilere yepyeni bir yol açtı ve milyonların peşinden gitmesini sağladı! Öyle bir şey buldu ki, milyonlarca insan onu taklit ederek milyonlarca dolar kazandı. Onlar da fakirhanelerine Jaguar marka otomobilleriyle kasaptan bir kilo kıyma alarak gitmeye, pantolonlarının arka cebinde iPhone taşımaya başladılar.

Rasim Sarıkanat, sadece dahilerin aklına gelecek bir fikirle, yeni açtığı blogunda "her telden" yazmaya başladı!

Böylece tarihte bugün dünyanın ilk her telden blogu açılmış oldu!

Rasim'den sonra milyonlarca her telden blog açıldı. Bu blog yazarları, kafalarına ne eserse onu yazıyorlar, böylece her konu hakkında bir şeyler bulunuyordu bloglarında. Konu sıkıntısı da çekmiyorlardı. Rasim sayesinde bunalım takılan ergen gothic kızların bloglarından sonra adeta ikinci bir bomba patladı blog dünyasında! Hepsi de bloglarına ekledikleri kocaman Google Adsense reklamlarıyla kısa sürede korkunç paralar kazandılar ve onlar sayesinde bir sürü yeni "Bu internet işinde çok para var hacı"'cılar çıktı piyasaya.
FriendFeed ile Paylaş

Kafasına Kuş Sıçınca Piyango Bileti Aldı

28 Ocak 1968: Ali Veli Dizginci, dünyanın en cenabet adamı ödülüne aday olacak kadar şanssız bir beyfendi olarak hayatını sürdürüyordu. Bir insan bu kadar mı şanssız olur sorusunun gerçek anlamını onu görünce anlıyordunuz.

Ne zaman evden dışarı adımını atsa ya yağmur başlar ıslanırdı, ya önünden geçen bir araba üzerine çamur sıçratır, ya da fırında ekmek kalmaz ve yukarı mahalledeki fırına gitmek zorunda kalırdı. Bu şanssızlığını o da kabullenmişti ve bu yüzden evden dışarı da çok nadir olarak çıkıyordu.

Bir sabah evinin kapısı çaldı ve kendisine bir telgraf geldiği söylendi. Telgraf abisindendi, annelerinin rahatsızlandığını ve bir an önce İstanbul Tıp Fakültesi'ne gelmesini söylüyordu. Normalde zar zor dışarı çıkan Ali Veli, söz konusu annesinin sağlığı olunca hemen hazırlanarak dışarı çıktı ve Tıp Fakültesi'ne doğru yola koyuldu.

Endişeli bir biçimde fakültenin üst ana giriş kapısına varmıştı ki, korkunç bir şey başına geldi!

Kafasının tam tepesine "fçıkk" diye bir şey dökülmüştü! Elini kafasına dökülen şeye götürdü ve bir eline baktı, bir gökyüzündeki uzaklaşmakta olan martıya... Kafasına kuş sıçmıştı!

İşte o anda büyük bir yıkım yaşadı Ali Veli! O güne dek bütün hayatı boyunca sayısız şanssızlıklar yaşamıştı. Başına, gerçekleşmesi imkansız trilyonlarca şey gelmişti. Ama bu... Yaklaşık 510 milyon kilometrekarelik koskoca dünya yüzeyinde bir kuş geliyor ve 0,5 metrekarelik bir alana nokta atışı yaparak onu bulduruyordu! 510 milyon kilometrekarede 0,5 metrekare! Böyle bir olasılığın tutması mümkün müydü? Bir insan bu kadar şanssız olabilir miydi gerçekten?

Büyük bir acıyla dizlerinin üstüne çöktü, kuş bokuyla kirlenmiş ellerini havaya kaldırarak acıyla bağırdı Ali Veli, lanet okudu bu şanssızlığına!

İçindeki nefreti dışa vurunca biraz sakinleşti, etrafına bakınmak için kafasını kaldırdı. Kaldırır kaldırmaz da onu perişen eden bir başka şeyle göz göze geldi: Bir piyango bileti satıcısıyla!

"Allah'ım! Bu nasıl bir sınavdır, nasıl bir sınavla test ediyorsun beni Yarabbim?!" şeklinde isyan etti ve hızla ayağa kalkarak piyangocuya doğru gitti. "Hepiniz benimle dalga geçiyorsunuz dimi? Bu bir oyun dimi? Hepiniz beni izleyip eğleniyorsunuz biliyorum! Hani, kameralar nerede? Nereye el sallayacağım??" diye piyangocuya bağırmaya başladı. Piyangocu ise neye uğradığını şaşırmıştı! "İzin vermeyeceğim! Beni delirtmenize, benimle eğlenmenize izin vermeyeceğim! Ben güçlüyüm, hepinizin düşündüğünden daha güçlüyüm!" diye devam etti Ali Veli. "Sizin oyununuzla yeneceğim sizi! Başkaldırıyorum size!" dedi ve inadına piyangocudan bir adet çeyrek bilet satın aldı!

Böylece tarihte bugün ilk kez kafasına kuş sıçan birisi gidip piyango bileti aldı!

Çekiliş 3 gün sonraydı. Piyangonun kendisine çıkmayacağını bilen Ali Veli, bileti çoktan unutmuştu bile. Çekilişin ertesi sabahı aldığı gazeteyi okurken, başından aşağı kaynar sular dökülüverdi!

9999999 numaralı bilete büyük ikramiye çıkmıştı! Bu, onun çektiği uğursuz biletti! Bir tomar bilet arasından seçtiği biletin numarasının bu olduğunu görünce bir kez daha küfretmişti o uğursuz gün. Ama oysa ki büyük ikramiye bu bilete çıkmıştı, onun biletine!

Büyük ikramiyenin çıktığı bileti duyan o piyangocu adam da şok olmuştu bu haberi öğrenince! Çünkü o gün Ali Veli'nin kafasına kuş sıçmasına o da şahit olmuştu ve dünyanın en şanssız insanını gördüğüne gerçekten inanmıştı. Oysa ki sandığının tam tersiymiş! Demek ki, insanın kafasına kuş sıçması şanssızlık falan değilmiş, tam tersine büyük ikramiyenin habercisiymiş.

Bu gerçek hikayeyi yayan piyangocu sayesinde o günden sonra ne zaman birinin kafasına kuş sıçsa, hemen gidip bir piyango bileti aldı. Bizim piyangocu ise asrın çakallığını yaparak o günden sonra biletlerini Eminönü'nde satmaya başladı. Böylece oradaki güvercinler ne zaman birinin kafasına sıçsa, en yakında olan piyangocu o oluyordu!

Ali Veli ise o gün hemen biletini aramaya koyuldu. Ama nereye baktıysa da bir türlü bulamadı bileti. En sonunda sobanın üstüne astığı pantolonu takıldı gözüne; daha yeni yıkadığı pantolonu! Hemen ceplerini aradı ve eline gelen parça parça olmuş ıslak kağıtlarla yıkıldı, yere kapandı ve ağlamaya başladı...
FriendFeed ile Paylaş